NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
قُتَيْبَةُ
بْنُ سَعِيدٍ
حَدَّثَنَا
اللَّيْثُ
عَنْ ابْنِ
عَجْلَانَ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ
شُعَيْبٍ عَنْ
أَبِيهِ عَنْ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عَمْرِو بْنِ
الْعَاصِ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ الْمُتَبَايِعَانِ
بِالْخِيَارِ
مَا لَمْ يَفْتَرِقَا
إِلَّا أَنْ
تَكُونَ
صَفْقَةَ
خِيَارٍ
وَلَا
يَحِلُّ لَهُ
أَنْ
يُفَارِقَ
صَاحِبَهُ خَشْيَةَ
أَنْ
يَسْتَقِيلَهُ
Abdullah b. Amr b.
el-Âs, Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Alışveriş
yapanlar, birbirlerinden ayrılmadıkça (akdi kabul edip etmemekte)
muhayyerdirler; ama akitte muhayyerlik şartı bulunursa müstesna, (o zaman
birbirlerinden ayrılsalar bile, lehine şart koşulan'ın muhayyerliği devam
eder). Akit yapanlardan birisinin karşı taraf ikâle ister korkusuyla (oradan
hemen) ayrılması helâl olmaz.”
İzah:
Tirmizî, buyu'; Nesâî,
buyu'; Ahmet b. Hanbel, II, 183.
Tirmizî, hadisin hasen;
İbn Huzeyme de sahih olduğunu söylemiştir.
Hadisin zahiri,
alışverişte bulunan tarafların meclis içinde oldukları müddetçe akdi
kesinleştirmek veya feshetmek serbestisinde uluduklarına delâlet etmektedir. Bu
muhayyerliğin meclis muhayyerliği mi yoksa kabul muhayyerliği mi olduğu
konusunda 52. bâbda geçen hadislerde verdiğimiz görüşler burada aynen caridir.
Hadisin bir bölümünde; akit yapılırken taraflardan birisi lehine muhayyerlik
şartı koşulması halinde hüküm önceki hükümden istisna edilmektedir. Bu durumda
taraflar birbirlerinden ayrılmış olsalar dahi, lehinde muhayyerlik şart
koşulmuş olanın seçme hakkı, kararlaştırılan müddetin -Ebû Hanîfe'ye göre bu
müddet üç güriü geçemez- sonuna kadar devam eder.
Hadisin son bölümünde
de Hz. Nebi (s.a.v.) Efendimiz; alım satım akdini yapanlardan birisinin, karşı
taraf ikâle yapmayı ister endişesiyle meclisten ayrılmasının caiz olmadığına
işaret buyurmuştur.
İkâle: Alım satım akdi
kesinleştikten sonra, tarafların kendi rızaları ile akdi feshetmeleridir. Bu
konu ile ilgili yeterli bilgi 3460 nolu hadisin izahı esnasında verilecektir.
Bilindiği gibi; alım
satım a/di yapanların muhayyerliği konusunda âlimlerin iki farklı görüşü
vardı. İçlerinde Hanefîlerin de bulunduğu bir gruba göre; bu muhayyerlikten
maksat kabul muhayyerliği, meclisten maksat da söz meclisi idi. Şâfiîler ve
Hanbelîlere göre ise; bu muhayyerlik meclis muhayyerliği, ayrılması da bedenen
ayrılmak idi. İşte hadisin ikâle ile ilgili olan son bölümünü her grub kendi
anlayışına göre izah etmiş ve kendi görüşüne delil kabul etmiştir.
Bezlü'l-Mechûd'da,
Hanefîlerin görüşünü teyid eder bir tarzda şöyle denilmektedir:
"Bu söz; alım
satım akdinin icab ve kabul ile tamamlanıp bundan sonra muhayyerliğin
kalmadığını teyid etmektedir. İkâle isteme meselesi buna delâlet eder. Çünkü
eğer taraflar meclisin sonuna kadar fesh serbestisine sahip olsalardı,
hiçbirisinin ikâle (akdi fesh) istemeye ihtiyaçları olmazdı. Çünkü
muhayyerliğin bulunması halinde, her bir taraf ikâle isteme ihtiyacı duymadan
akdi tek başına feshedebilirdi."
Avnü'l-Md'bûd'da da,
meclis muhayyerliğini kabul etmeyenler (Hane-fîler)*in bu hadisi delil
edindiklerine işaretle, onların; "Çünkü bu hadiste; karşı tarafın, ikâle
dışında bir yolla akdi fesh edemeyeceği bildirilmektedir." dedikleri kaydedilmektedir.
Yine Avnü'l-Ma'bûd'da,
meclis muhayyerliğini kabul edenlerin (Şafiî ve Hanbelîler) yukarıdaki görüşe
verdikleri cevap şu sözlerle beyan edilmektedir:
"Hadis bu ilâveyle
onların lehine değil, aleyhine delildir. Çünkü hadisin manası; taraflardan
birisi, karşı taraf akdi fesheder endişesiyle meclisten ayrılmasın demektir.
İkâle istemekten murad; taraflardan pişmanlık duyanın akdi feshetmesidir.
Tirmizî ve başka âlimler bu şekilde anlamışlar ve şöyle demişlerdir: Eğer
ayrılmak ^sözle olsaydı o zaman kişinin akidden sonra muhayyerliği olmazdı.
İkâleden murat da gerçek manası olsaydı, meclisten ayrılmanın bir manisi
olmazdı. Çünkü ikâle, meclise mahsus değildir. Hadisin baş tarafında meclis
muhayyerliğinin caizliği belirtilmiş ve bunun meclisin sonuna kadar devam
ettiği ifade edilmiştir. Malumdur ki muhayyerlik hakkı olan kişinin ikâle
istemeye ihtiyacı yoktur. O halde buradaki ikâle istemekten maksat akdi
feshetmektir.
Kişinin meclisten
ayrılmasının helâl olmayışından maksat da ayrılmanın haramhğı değil, mekruh
oluşudur."
Her iki tarafın hadise
bakış açılarını kaynaklardan naklen verdik. Ayrı bir yoruma girmek istemiyoruz.